En son konular
Arama
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
.
.
Astroloji (1)
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Astroloji (1)
ASTROLOJİ
(BURÇLAR İLMİ)
Peki bu, gaybı bilmeyi
iddia etmek, ya da gaybı bilmek değil midir?..
Siz şâyet bir otomobil
fabrikasının çıkardığı modelleri ve bu modellerin özelliklerini,
bunların teknik niteliklerini, motor devrini, turunu, sair
inceliklerini kataloglardan öğrenmişseniz; ve sonra da biri gelip
falanca şu marka ve model bir araba almış derse; sonra da siz o
arabanın özelliklerini sayarsanız bu gaybı bilmek midir?.
Asla!.
Demek istediğim şudur;
şâyet bir planetin hangi burçta iken ne tür özellikler oluşturduğunu
bilgi ya da tecrübe yollu öğrenmişseniz, genel hatları itibariyle
bir insanın da bir çok yönlerini, onu görmeden tanıyabilirsiniz. Bu,
asla gaybı bilmek olmayıp; ilâhî düzen içindeki ilimlerden bir
ilimdir.
Astroloji, kehânet
değildir!.
Planetlerin açıları,
geçmişte yaşanmış tecrübeler ışığında, yorumlayabilenlerine
enteresan bilgiler verebilir.
Meselâ, bir depremi
oluşturabilecek 7 Eylül 21.30; veya 16 Eylül 15.30 tarihlerindeki
açılar sert ve tehlikeli olarak nitelendirilebilir… Ama o sert açı
nereyi vurur; ya da şiddeti nedir konusunda fikir vermek mümkün
değildir! Ayrıca bu anlardaki etkileşimin sonuçlarının, aynı anda
değil; takip eden birkaç gün içinde açığa çıkacağı da göz ardı
edilmemelidir.
Şu gerçek fark
edilmelidir ki; düz tepsi dünya üzerinde yaşayan insanlar
değiliz; ve evren bizim için, çevremizde dönmüyor!
Evrensel bir sistem ve mekanizma yaratılmış; biz de o mekanizmaya
(“Sünnetullah”a) tâbi olarak yaşıyoruz!.
Bağlantı kesildiği anda Cem,
düşünmeye başladı kendi kendine...
Herkes gibi, "yıldız falı"
der geçerdi burçlarla ilgili konulara... O güne kadar hiç
düşünmemişti "yıldız falı" denilen şeyin gerçekte bütün
insanlığa yön veren bir bilim dalı olduğunu!. Ya diğer varlıklar?.
Oysa Elf'in anlattıklarına göre,
insanlık dünyası ile ilgili pek çok çözülemeyen problemin temelinde
"astroloji" yatıyordu...
"Burçlar ilmi", Elf'in
anlattıklarına göre, insanın âdeta tüm yaşamına yön veren bir
mekanizma oluyordu!. Halbuki az öncesine kadar, bu konuda câhil
diğer insanlar gibi, kendisi de böyle bir ilim dalı olduğunu bile
bilmiyor, konuyu hiç ciddiye almıyordu.
Artık şu "burçlar ilmini"
iyice anlamak gerekti..
Neyse geçen geçmişti...
Şimdi yapılacak iş, hiç olmazsa
ânını değerlendirebilmekti...
Hemen
kitaplarına gömülüp, bu konuda araştırma yapmak zorunluluğundaydı...
ELF'in
vermiş olduğu bu son bilgiler gerçekten şaşırtmıştı Cem'i bir defa
daha!. Zaten her bir buluşmaları onun düşünce dünyasını karmakarışık
ediyordu ya!. Ama bu defakiler!.
Astrolojiyi
herkes gibi sadece bir "yıldız falı" zannetmekteydi o ana
kadar Cem!.
Oysa, Elf'in anlattıklarına göre,
bugünkü deyimiyle astroloji, ya da eski deyimiyle "Burçlar
ilmi" tamamıyla ve kesin olarak bir bilim dalı
olmalıydı!.
İnsanların beyinleri, çeşitli
takımyıldızlardan gelen kozmik ışınlarla programlandığına göre,
âdeta insanların "KADER"lerini düzenleyen bir bilim dalı
olmalıydı!.
Burçlar olarak nitelendirilen
takımyıldızlar eskiçağda Babil’liler tarafından tespit edilmiş ve
tasnife sokulmuştur. 12 Burç olarak tasnif edilen takımyıldızların
bu durumuna ait bilgi bazı kaynaklarda o çağda yaşadığı ileri
sürülen İdris Nebi’nin mucizesi olarak da belirtilmiş ve bu
ilmin kaynağının adı geçen Zât olduğu öne sürülmüştür.
Daha sonra bu ilim Yunan’lılara,
Mısır’lılara ve İslâm âlemine intikal etmiştir. “Burçlar” denilince
akla gelen, dünya ve üzerindekileri etkileyen 12 büyük
takımyıldızdan söz edilir. Bunlar sırasıyla şöyledir:
Koç, Boğa, İkizler, Yengeç,
Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık.
Eski inanışa göre yeryüzündeki
olayları “burçlar” adı verilen kümelerdeki yıldızlar meydana
getirirdi. Güneş sistemindeki gezegenlerde bu kümelerdeki
yıldızlarla birlikte insan kaderi üzerinde rol oynardı. İnsanların
bu iddiaları kuvvetlendirecek bazı delillerde elde etmesi üzerine
artık “YILDIZLARA TAPINMA” devri açılmış oldu. Bu devirlerde
insanlar sanıyorlardı ki, her burç birer ilâh ve insanlar hakkındaki
hükümler onlardan çıkıyor. Böylece de tarihte yıldızda oturan
tanrılı inanç sistemi doğdu.
Buna karşılık, gelen çeşitli
Nebiler ise âlemde bütün varlıklar üzerinde hâkim ve mutasarrıf olan
tek ALLAH esasını insanlara idrak ettirmeye çaba sarfettiler.
Bize ulaşan bilgilere göre...
İDRİS
Nebi, görev süreci içinde, insanlara, yeryüzünde
olup-bitenler üzerinde gök cisimlerinin tesirlerinden bahsetmiş;
yani “BURÇLAR İLMİNİ” açıklamıştı...
Ancak, kendisi bu açıklamayı
yaparken, elbette ki bütün bu güçlerin idaresinin de Allah'ın
ilim, irade ve kudretiyle meydana geldiğini bildiriyordu..
"ASTROLOJİ" yani eskilerin
deyişiyle "BURÇLAR İLMİ" denilen sistem, İDRİS
aleyhisselâm tarafından açıklandıktan sonra; derin düşünce
yeteneğinden mahrum insanlar olayın kökündeki ve sistemdeki ana
güçten perdelenerek; tesirlerini kesinlikle tespit ettikleri "BURÇLAR"
ilmine sarılıp, her şeyin yaratıcısı ana kudret olarak yıldızları
kabullendiler!..
Bu yanlış tespit, daha sonraları,
dar görüşlü insanların, bu gök cisimlerini "TANRILIK TAHTINA"
oturtmalarına; ve böylece birer tanrı kabul ettikleri gezegen ve
burçlara tapınmaya kadar uzandı!..
Esasen her Nebinin getirdikleri, o
toplum içindeki dargörüşlüler tarafından zaman içinde
saptırılmış, sistem içindeki doğruluk noktasından
kaydırılarak; lokalize doğruluk veya yerel doğruluk noktasına
oturtulmak suretiyle deforme edilmiştir..
İşte, "BURÇLAR İLMİ"nin (astroloji)
konusunu oluşturan "ALLAH'ın varediş sistemi içindeki bu
mekanizma"nın yanlış kavranılması sonucu; gök cisimleri,
toplumlar tarafından tanrılaştırılmaya başlanınca, bu kavramlar
adına putlar yapılmaya başlanmış ve nihayet ayın, güneşin,
yıldızların birer tanrı oldukları ve bunlara tapınılması görüşü o
devir toplumlarına yerleştirilmiştir..
Böyle bir akış içinde iken
insanlar, bu defa İBRAHİM Nebî gerçekçi düşünce yoluyla bu
yıldızların, ayın, güneşin tanrı olduğu yolundaki iddiaların
üzerinde derin düşünceye girmiş ve bunların tanrı olamayacağı
gerçeğine ulaşmıştır..
Bu eriştiği gerçek neticesinde de
hâlini şöyle dile getirmiştir:
-İnni veccehtu vechiye lilleziy
fatIres semâvati vel ardı HANİFen ve ma ene minel müşrikin!.. ( 6-79
)
-VECHİMİ O VECHE DÖNDÜRDÜM Kİ,
YERYÜZÜNÜN VE GÖKTEKİLERİN HEPSİNİN FÂTIR’IDIR!.. HANÎF OLARAK...
ŞİRK EHLİNDEN DEĞİLİM!.
Astroloji yıldız falı mıdır, yoksa
bir gerçek ilim mi?..
Bize sorarsanız…
İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi,
Astroloji ilminde mevcuttur. Nitekim Muhyiddin A’râbî de bu
yüzden burçların tesirleri hakkında:
“Dünyada ve cennetlerde oluşan
her şey burçların tesirleriyle meydana gelir”
ifadesiyle konuya işaret etmiştir.
Bu tesirleri farkedip, ancak genel
nizamı ilâhî içindeki yerini değerlendiremeyen insanlar geçmişte
ancak Ay’a, Güneş’e ve diğer yıldızlara tapınma durumuna girdikleri
için, daha sonraki devrelerde bu konu kapatılmaya gidilmiştir.
Oysa... İlâhî düzen içinde yağmurun
rüzgârın, yenen yemeğin yeri ne ise, bu takımyıldızların ve onların
ışınımlarının yeri de odur!. Her biri ne görev için varedilmiş ise,
o görevi yerine getirmektedirler. Onların bu tesirleri dahi ilâhî
irade içinde kudreti ilâhî ile meydana gelmektedir.
Burada anlaşılması gereken en
önemli olay şudur:
Nasıl, yediğimiz yemek, içtiğimiz
su, belli bir enerjiyi oluşturup bedenimize yararlı oluyor diye
bunlara tapınmak gerekmiyorsa ve tapınılmıyor ise; aynı şekilde
beyinlerimizin çalışma düzeni üzerinde ilâhî takdir ve tedbir gereği
olarak tesirli olan bu burçlara ve planetlere de asla tapınılmaz ve
onlar ilâh düzeyinde mütalâa edilemez!. Halbuki, bu gerçeğe rağmen
dünya üzerinde bugün güneşin oğluna tapıp, bayrak edinenler
mevcuttur.
’Allah’ım beni doyuran sensin!’’
dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından
değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı
değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!
Bedene nisbetle yenen yemeğin,
içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan
beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur
Varlıkta mutlak hüküm
süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.
Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile
meydana getirmiştir.
Evrendeki tüm varlıklar, varedenin
sayısız özelliklerinin âşikâre çıkmasına vesile olmak gayesiyle ve
sanki o özelliklerin yoğunlaşması suretiyle oluşmuştur. Bir diğer
ifade ile; tüm takım yıldızlar, yıldız birikimleri olan galaksiler
hep vareden mutlak varlığın sayısız isimlerinin ve vasıflarının
yoğunlaşmış halleridir gerçekte!. Ve bunların yaydıkları sayısız
kozmik ışınım dahi kendilerini oluşturan mânâların tüm varlığa
yayılmasından başka bir şey değildir.
İnsana bakıp, “bu,
etten-kemikten ibaret basit bir hayvandır!. Ruhu yoktur!!! Ebedî bir
hayatı yoktur!. Değişime girer ve tükenir!.” demek ne kadar
ilkel ve dargörüşlü bir anlayış ise;
Galaksilere, takım yıldızlara,
burçlara, Güneş sistemindeki planetlere bakıp da, onlar için. “bunlar
basit yıldızlardır. Doğar, ölürler. Canlılıkları yoktur,
cansızdırlar!. lâf olsun diye oluşmuş ve oluşmaktadırlar!. Ne etki
alırlar ne de etki verirler.” demek de o kadar ilkellik ve
dargörüşlülüktür!.
“HİÇBİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE,
HER ŞEY ALLAH’I TESBİH VE HAMD ETMEKTEDİR ANCAK SİZ ONLARIN
TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ”
(İsrâ – 44)
Âyeti dahi onların canlılığına ve
bir görev îfa etmekte olduğuna işaret etmektedir.
Böylece olayı izah şartlarından
mahrum olan eski kemâl ehli de, bu yıldızlarda yaşayan meleklerden
sözetmişlerdir ki esasen aynı şeydir. Bir kısmı da yıldızların
ruhunu ifadeye çalışmıştır ki; bu da aynı şeydir.
Nahl
sûresinin 16’ncı âyetinde;
“YILDIZLA ONLAR HİDÂYET
BULURLAR”
denmektedir.
Bu apaçık bir gerçeğe işarettir!.
Ancak ne var ki, sürekli olarak tapınma duygusu ile gözünün gördüğü
bir takım şeylere tapınma arzusu içinde olan insan, yıldızlarda
takılıp kalmasın ve onlara tapınmasın diye bu gerçek örtülmüştür.
“Onlar yıldızla yollarını
bulurlar” şeklinde, bu âyet anlatılmak istenmiştir. Ve elbette
ki âyetin sadece bu mânâsına şartlanmış olan kişiler bizim
bahsettiğimiz yönünü şimdi inkâr etmeye çalışacaklardır.
Oysa yıldızların yaydığı kozmik
ışınımlar, onların beyne ulaşması, ‘’hidâyet’’ dediğimiz
olaya yol açan beyin devrelerini açması ve o kişinin takdîri Hüda
ile böylece hidâyet bulması hiç de yadırganacak bir olay değildir!.
‘’Allah’ım beni doyuran sensin!’’
dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından
değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı
değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır
Burada anlaşılması gereken en
önemli olay şudur:
Bedene nisbetle yenen yemeğin,
içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan
beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.
Nasıl ekmeğe suya havaya
tapınılmıyorsa, böyle bir şey ilkellik ise, aynı şekilde yıldızlara
tapınmak da o derece ilkelliktir!.
Varlıkta mutlak hüküm
süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.
Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile
meydana getirmiştir.
Eğer biz aklımızı kullanır,
kâinatın nasıl tümüyle bir mekanizma şeklinde işlediğini idrâk
edebilirsek; Allah’a karşı kulluk görevimizi çok daha geniş
boyutlarda îfa etmiş oluruz!. Elimizden gelmiyorsa, muhakkak ki kişi
kapasitesi dışında kalandan mesûl değildir!.
“GECEYİ VE GÜNDÜZÜ, GÜNEŞİ VE
AYI SİZLERE TESHİR BUYURDU. BÜTÜN YILDIZLAR DA O’NUN EMRİNDEDİRLER!.
ELBETTE BUNDA AKLI OLAN KAVİM İÇİN, İBRETLER VARDIR (Nahl – 12)
Allah, yeryüzünde “Halife”
olarak insanı meydana getirmek istedi. Onda, kendi özelliklerini
izhar etmeyi diledi. Ve onu meydana getirecek muhteşem kozmik
fabrikayı, yâni kâinatı yarattı!. Sonra onun içinde, kudretiyle
insanı yarattı ve nihâyet onu kendine ayna kıldı!. Tâ ki sayısız
özellikleri onlarda her birinde ayrı ayrı yansısın!.
“Allahû Teâlâ yaratıklarını
karanlık içerisinde yarattı ve sonra onlara NÛRUNDAN SAÇTI. O NURDAN
KİME İSABET EDERSE HİDÂYET BULUR. Ve her kime isabet etmezse
dalâlette kalır”. (Tırmizî)
“VE YILDIZLA ONLAR HİDÂYET
BULURLAR” (Nahl – 16)
Bu anlayışla eğer araştırırsak, bu
hususa işaret eden daha nice âyet buluruz.
Evet, “Yıldızla hidâyet bulurlar”.
Kimler?.
Hidâyet bulanların tümü!.
Çünkü, âyeti kerîmede sınırlayıcı
hiçbir hüküm yok!.
Oysa, maalesef bu yönünden haberdar
olmayanlar tarafından, âyetin mânâsı son derece dar kapsamlar içinde
mütalâa edilmiş ve kısmen de âdeta zorlanarak; “Çölde yollarını
kaybedenler, yıldızlara bakarak yollarını bulurlar” şeklinde bir
mânâ ile sınırlanmıştır!.
Evet... Hâdi, Cenâb-ı Hak’tır!.
Dilediğine hidâyet eder, dilediğini dalâlette bırakır!. Dilediğine
nûrunu isabet ettirir, hidâyet denilen çalışma o yönde, onu
çalışmaya kolaylaştırır. Dilediğine de isabet ettirmez!.
Diğer taraftan “YILDIZLAR DA
ONUN EMRİNDEDİRLER. AKLI OLAN İÇİN BUNDA İBRET VARDIR!”
şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler
yapmak üzere varedildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye
yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.
Ancak bütün bunları
değerlendirebilmek için “AKLI OLANLARDAN” olmak lâzımdır. Ki, geniş
boyutlarda konuyu ihâta edip; bütün sistemi tüm ihtişamıyla kavrasın
ve Allahû Teâlâ’nın azâmetine birazcık olsun yaklaşabilsin!.
Ahmet hulusi'de Kavramlar
(BURÇLAR İLMİ)
ASTROLOJİ, “GAYB”I BİLMEK DEĞİLDİR! |
Peki bu, gaybı bilmeyi
iddia etmek, ya da gaybı bilmek değil midir?..
Siz şâyet bir otomobil
fabrikasının çıkardığı modelleri ve bu modellerin özelliklerini,
bunların teknik niteliklerini, motor devrini, turunu, sair
inceliklerini kataloglardan öğrenmişseniz; ve sonra da biri gelip
falanca şu marka ve model bir araba almış derse; sonra da siz o
arabanın özelliklerini sayarsanız bu gaybı bilmek midir?.
Asla!.
Demek istediğim şudur;
şâyet bir planetin hangi burçta iken ne tür özellikler oluşturduğunu
bilgi ya da tecrübe yollu öğrenmişseniz, genel hatları itibariyle
bir insanın da bir çok yönlerini, onu görmeden tanıyabilirsiniz. Bu,
asla gaybı bilmek olmayıp; ilâhî düzen içindeki ilimlerden bir
ilimdir.
Astroloji, kehânet
değildir!.
Planetlerin açıları,
geçmişte yaşanmış tecrübeler ışığında, yorumlayabilenlerine
enteresan bilgiler verebilir.
Meselâ, bir depremi
oluşturabilecek 7 Eylül 21.30; veya 16 Eylül 15.30 tarihlerindeki
açılar sert ve tehlikeli olarak nitelendirilebilir… Ama o sert açı
nereyi vurur; ya da şiddeti nedir konusunda fikir vermek mümkün
değildir! Ayrıca bu anlardaki etkileşimin sonuçlarının, aynı anda
değil; takip eden birkaç gün içinde açığa çıkacağı da göz ardı
edilmemelidir.
Şu gerçek fark
edilmelidir ki; düz tepsi dünya üzerinde yaşayan insanlar
değiliz; ve evren bizim için, çevremizde dönmüyor!
Evrensel bir sistem ve mekanizma yaratılmış; biz de o mekanizmaya
(“Sünnetullah”a) tâbi olarak yaşıyoruz!.
ASTROLOJİ,
iLÂHİ
DÜZEN’İN NASIL İŞLEDİĞİNİ,
İNSANLIĞIN
OLUŞ DÜZENİ VE SİSTEMİNİ GÖSTEREN
‘’İLİM’’DİR!
Bağlantı kesildiği anda Cem,
düşünmeye başladı kendi kendine...
Herkes gibi, "yıldız falı"
der geçerdi burçlarla ilgili konulara... O güne kadar hiç
düşünmemişti "yıldız falı" denilen şeyin gerçekte bütün
insanlığa yön veren bir bilim dalı olduğunu!. Ya diğer varlıklar?.
Oysa Elf'in anlattıklarına göre,
insanlık dünyası ile ilgili pek çok çözülemeyen problemin temelinde
"astroloji" yatıyordu...
"Burçlar ilmi", Elf'in
anlattıklarına göre, insanın âdeta tüm yaşamına yön veren bir
mekanizma oluyordu!. Halbuki az öncesine kadar, bu konuda câhil
diğer insanlar gibi, kendisi de böyle bir ilim dalı olduğunu bile
bilmiyor, konuyu hiç ciddiye almıyordu.
Artık şu "burçlar ilmini"
iyice anlamak gerekti..
Neyse geçen geçmişti...
Şimdi yapılacak iş, hiç olmazsa
ânını değerlendirebilmekti...
Hemen
kitaplarına gömülüp, bu konuda araştırma yapmak zorunluluğundaydı...
ELF'in
vermiş olduğu bu son bilgiler gerçekten şaşırtmıştı Cem'i bir defa
daha!. Zaten her bir buluşmaları onun düşünce dünyasını karmakarışık
ediyordu ya!. Ama bu defakiler!.
Astrolojiyi
herkes gibi sadece bir "yıldız falı" zannetmekteydi o ana
kadar Cem!.
Oysa, Elf'in anlattıklarına göre,
bugünkü deyimiyle astroloji, ya da eski deyimiyle "Burçlar
ilmi" tamamıyla ve kesin olarak bir bilim dalı
olmalıydı!.
İnsanların beyinleri, çeşitli
takımyıldızlardan gelen kozmik ışınlarla programlandığına göre,
âdeta insanların "KADER"lerini düzenleyen bir bilim dalı
olmalıydı!.
\"YILDIZLARA
TAPINMA\" DEVRİ
NE ZAMAN VE NASIL AÇILDI?
BUNA MUKABİL NEBİLER
İNSANLARA NEYİ İDRAK ETTİRMEYE
ÇALIŞTILAR?
Burçlar olarak nitelendirilen
takımyıldızlar eskiçağda Babil’liler tarafından tespit edilmiş ve
tasnife sokulmuştur. 12 Burç olarak tasnif edilen takımyıldızların
bu durumuna ait bilgi bazı kaynaklarda o çağda yaşadığı ileri
sürülen İdris Nebi’nin mucizesi olarak da belirtilmiş ve bu
ilmin kaynağının adı geçen Zât olduğu öne sürülmüştür.
Daha sonra bu ilim Yunan’lılara,
Mısır’lılara ve İslâm âlemine intikal etmiştir. “Burçlar” denilince
akla gelen, dünya ve üzerindekileri etkileyen 12 büyük
takımyıldızdan söz edilir. Bunlar sırasıyla şöyledir:
Koç, Boğa, İkizler, Yengeç,
Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık.
Eski inanışa göre yeryüzündeki
olayları “burçlar” adı verilen kümelerdeki yıldızlar meydana
getirirdi. Güneş sistemindeki gezegenlerde bu kümelerdeki
yıldızlarla birlikte insan kaderi üzerinde rol oynardı. İnsanların
bu iddiaları kuvvetlendirecek bazı delillerde elde etmesi üzerine
artık “YILDIZLARA TAPINMA” devri açılmış oldu. Bu devirlerde
insanlar sanıyorlardı ki, her burç birer ilâh ve insanlar hakkındaki
hükümler onlardan çıkıyor. Böylece de tarihte yıldızda oturan
tanrılı inanç sistemi doğdu.
Buna karşılık, gelen çeşitli
Nebiler ise âlemde bütün varlıklar üzerinde hâkim ve mutasarrıf olan
tek ALLAH esasını insanlara idrak ettirmeye çaba sarfettiler.
\"BURÇLAR
İLMİ\" DENİLEN \"SİSTEM\"İ
AÇIKLAYAN
İBRAHİM NEBİ
ULAŞTIĞI
GERÇEĞİ
(BURÇLARIN
TANRI OLAMAYACAĞI GERÇEĞİNİ)
NASIL DİLE
GETİRDİ?
Bize ulaşan bilgilere göre...
İDRİS
Nebi, görev süreci içinde, insanlara, yeryüzünde
olup-bitenler üzerinde gök cisimlerinin tesirlerinden bahsetmiş;
yani “BURÇLAR İLMİNİ” açıklamıştı...
Ancak, kendisi bu açıklamayı
yaparken, elbette ki bütün bu güçlerin idaresinin de Allah'ın
ilim, irade ve kudretiyle meydana geldiğini bildiriyordu..
"ASTROLOJİ" yani eskilerin
deyişiyle "BURÇLAR İLMİ" denilen sistem, İDRİS
aleyhisselâm tarafından açıklandıktan sonra; derin düşünce
yeteneğinden mahrum insanlar olayın kökündeki ve sistemdeki ana
güçten perdelenerek; tesirlerini kesinlikle tespit ettikleri "BURÇLAR"
ilmine sarılıp, her şeyin yaratıcısı ana kudret olarak yıldızları
kabullendiler!..
Bu yanlış tespit, daha sonraları,
dar görüşlü insanların, bu gök cisimlerini "TANRILIK TAHTINA"
oturtmalarına; ve böylece birer tanrı kabul ettikleri gezegen ve
burçlara tapınmaya kadar uzandı!..
Esasen her Nebinin getirdikleri, o
toplum içindeki dargörüşlüler tarafından zaman içinde
saptırılmış, sistem içindeki doğruluk noktasından
kaydırılarak; lokalize doğruluk veya yerel doğruluk noktasına
oturtulmak suretiyle deforme edilmiştir..
İşte, "BURÇLAR İLMİ"nin (astroloji)
konusunu oluşturan "ALLAH'ın varediş sistemi içindeki bu
mekanizma"nın yanlış kavranılması sonucu; gök cisimleri,
toplumlar tarafından tanrılaştırılmaya başlanınca, bu kavramlar
adına putlar yapılmaya başlanmış ve nihayet ayın, güneşin,
yıldızların birer tanrı oldukları ve bunlara tapınılması görüşü o
devir toplumlarına yerleştirilmiştir..
Böyle bir akış içinde iken
insanlar, bu defa İBRAHİM Nebî gerçekçi düşünce yoluyla bu
yıldızların, ayın, güneşin tanrı olduğu yolundaki iddiaların
üzerinde derin düşünceye girmiş ve bunların tanrı olamayacağı
gerçeğine ulaşmıştır..
Bu eriştiği gerçek neticesinde de
hâlini şöyle dile getirmiştir:
-İnni veccehtu vechiye lilleziy
fatIres semâvati vel ardı HANİFen ve ma ene minel müşrikin!.. ( 6-79
)
-VECHİMİ O VECHE DÖNDÜRDÜM Kİ,
YERYÜZÜNÜN VE GÖKTEKİLERİN HEPSİNİN FÂTIR’IDIR!.. HANÎF OLARAK...
ŞİRK EHLİNDEN DEĞİLİM!.
TAKIMYILDIZLARIN TESİRLERİ DAHİ
İLÂHİ İRADE
İÇİNDE
KUDRETİ İLÂHİ
İLE MEYDANA GELMEKTEDİR!
Astroloji yıldız falı mıdır, yoksa
bir gerçek ilim mi?..
Bize sorarsanız…
İnsanlığın oluş düzeni ve sistemi,
Astroloji ilminde mevcuttur. Nitekim Muhyiddin A’râbî de bu
yüzden burçların tesirleri hakkında:
“Dünyada ve cennetlerde oluşan
her şey burçların tesirleriyle meydana gelir”
ifadesiyle konuya işaret etmiştir.
Bu tesirleri farkedip, ancak genel
nizamı ilâhî içindeki yerini değerlendiremeyen insanlar geçmişte
ancak Ay’a, Güneş’e ve diğer yıldızlara tapınma durumuna girdikleri
için, daha sonraki devrelerde bu konu kapatılmaya gidilmiştir.
Oysa... İlâhî düzen içinde yağmurun
rüzgârın, yenen yemeğin yeri ne ise, bu takımyıldızların ve onların
ışınımlarının yeri de odur!. Her biri ne görev için varedilmiş ise,
o görevi yerine getirmektedirler. Onların bu tesirleri dahi ilâhî
irade içinde kudreti ilâhî ile meydana gelmektedir.
Burada anlaşılması gereken en
önemli olay şudur:
Nasıl, yediğimiz yemek, içtiğimiz
su, belli bir enerjiyi oluşturup bedenimize yararlı oluyor diye
bunlara tapınmak gerekmiyorsa ve tapınılmıyor ise; aynı şekilde
beyinlerimizin çalışma düzeni üzerinde ilâhî takdir ve tedbir gereği
olarak tesirli olan bu burçlara ve planetlere de asla tapınılmaz ve
onlar ilâh düzeyinde mütalâa edilemez!. Halbuki, bu gerçeğe rağmen
dünya üzerinde bugün güneşin oğluna tapıp, bayrak edinenler
mevcuttur.
’Allah’ım beni doyuran sensin!’’
dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından
değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı
değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!
Bedene nisbetle yenen yemeğin,
içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan
beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur
Varlıkta mutlak hüküm
süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.
Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile
meydana getirmiştir.
BÜTÜN
YILDIZLAR DA
O’NUN
EMRİNDEDİRLER!
Evrendeki tüm varlıklar, varedenin
sayısız özelliklerinin âşikâre çıkmasına vesile olmak gayesiyle ve
sanki o özelliklerin yoğunlaşması suretiyle oluşmuştur. Bir diğer
ifade ile; tüm takım yıldızlar, yıldız birikimleri olan galaksiler
hep vareden mutlak varlığın sayısız isimlerinin ve vasıflarının
yoğunlaşmış halleridir gerçekte!. Ve bunların yaydıkları sayısız
kozmik ışınım dahi kendilerini oluşturan mânâların tüm varlığa
yayılmasından başka bir şey değildir.
İnsana bakıp, “bu,
etten-kemikten ibaret basit bir hayvandır!. Ruhu yoktur!!! Ebedî bir
hayatı yoktur!. Değişime girer ve tükenir!.” demek ne kadar
ilkel ve dargörüşlü bir anlayış ise;
Galaksilere, takım yıldızlara,
burçlara, Güneş sistemindeki planetlere bakıp da, onlar için. “bunlar
basit yıldızlardır. Doğar, ölürler. Canlılıkları yoktur,
cansızdırlar!. lâf olsun diye oluşmuş ve oluşmaktadırlar!. Ne etki
alırlar ne de etki verirler.” demek de o kadar ilkellik ve
dargörüşlülüktür!.
“HİÇBİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE,
HER ŞEY ALLAH’I TESBİH VE HAMD ETMEKTEDİR ANCAK SİZ ONLARIN
TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ”
(İsrâ – 44)
Âyeti dahi onların canlılığına ve
bir görev îfa etmekte olduğuna işaret etmektedir.
Böylece olayı izah şartlarından
mahrum olan eski kemâl ehli de, bu yıldızlarda yaşayan meleklerden
sözetmişlerdir ki esasen aynı şeydir. Bir kısmı da yıldızların
ruhunu ifadeye çalışmıştır ki; bu da aynı şeydir.
Nahl
sûresinin 16’ncı âyetinde;
“YILDIZLA ONLAR HİDÂYET
BULURLAR”
denmektedir.
Bu apaçık bir gerçeğe işarettir!.
Ancak ne var ki, sürekli olarak tapınma duygusu ile gözünün gördüğü
bir takım şeylere tapınma arzusu içinde olan insan, yıldızlarda
takılıp kalmasın ve onlara tapınmasın diye bu gerçek örtülmüştür.
“Onlar yıldızla yollarını
bulurlar” şeklinde, bu âyet anlatılmak istenmiştir. Ve elbette
ki âyetin sadece bu mânâsına şartlanmış olan kişiler bizim
bahsettiğimiz yönünü şimdi inkâr etmeye çalışacaklardır.
Oysa yıldızların yaydığı kozmik
ışınımlar, onların beyne ulaşması, ‘’hidâyet’’ dediğimiz
olaya yol açan beyin devrelerini açması ve o kişinin takdîri Hüda
ile böylece hidâyet bulması hiç de yadırganacak bir olay değildir!.
‘’Allah’ım beni doyuran sensin!’’
dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından
değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı
değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır
Burada anlaşılması gereken en
önemli olay şudur:
Bedene nisbetle yenen yemeğin,
içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan
beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.
Nasıl ekmeğe suya havaya
tapınılmıyorsa, böyle bir şey ilkellik ise, aynı şekilde yıldızlara
tapınmak da o derece ilkelliktir!.
Varlıkta mutlak hüküm
süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.
Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile
meydana getirmiştir.
Eğer biz aklımızı kullanır,
kâinatın nasıl tümüyle bir mekanizma şeklinde işlediğini idrâk
edebilirsek; Allah’a karşı kulluk görevimizi çok daha geniş
boyutlarda îfa etmiş oluruz!. Elimizden gelmiyorsa, muhakkak ki kişi
kapasitesi dışında kalandan mesûl değildir!.
“GECEYİ VE GÜNDÜZÜ, GÜNEŞİ VE
AYI SİZLERE TESHİR BUYURDU. BÜTÜN YILDIZLAR DA O’NUN EMRİNDEDİRLER!.
ELBETTE BUNDA AKLI OLAN KAVİM İÇİN, İBRETLER VARDIR (Nahl – 12)
Allah, yeryüzünde “Halife”
olarak insanı meydana getirmek istedi. Onda, kendi özelliklerini
izhar etmeyi diledi. Ve onu meydana getirecek muhteşem kozmik
fabrikayı, yâni kâinatı yarattı!. Sonra onun içinde, kudretiyle
insanı yarattı ve nihâyet onu kendine ayna kıldı!. Tâ ki sayısız
özellikleri onlarda her birinde ayrı ayrı yansısın!.
“Allahû Teâlâ yaratıklarını
karanlık içerisinde yarattı ve sonra onlara NÛRUNDAN SAÇTI. O NURDAN
KİME İSABET EDERSE HİDÂYET BULUR. Ve her kime isabet etmezse
dalâlette kalır”. (Tırmizî)
“VE YILDIZLA ONLAR HİDÂYET
BULURLAR” (Nahl – 16)
Bu anlayışla eğer araştırırsak, bu
hususa işaret eden daha nice âyet buluruz.
Evet, “Yıldızla hidâyet bulurlar”.
Kimler?.
Hidâyet bulanların tümü!.
Çünkü, âyeti kerîmede sınırlayıcı
hiçbir hüküm yok!.
Oysa, maalesef bu yönünden haberdar
olmayanlar tarafından, âyetin mânâsı son derece dar kapsamlar içinde
mütalâa edilmiş ve kısmen de âdeta zorlanarak; “Çölde yollarını
kaybedenler, yıldızlara bakarak yollarını bulurlar” şeklinde bir
mânâ ile sınırlanmıştır!.
Evet... Hâdi, Cenâb-ı Hak’tır!.
Dilediğine hidâyet eder, dilediğini dalâlette bırakır!. Dilediğine
nûrunu isabet ettirir, hidâyet denilen çalışma o yönde, onu
çalışmaya kolaylaştırır. Dilediğine de isabet ettirmez!.
Diğer taraftan “YILDIZLAR DA
ONUN EMRİNDEDİRLER. AKLI OLAN İÇİN BUNDA İBRET VARDIR!”
şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler
yapmak üzere varedildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye
yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.
Ancak bütün bunları
değerlendirebilmek için “AKLI OLANLARDAN” olmak lâzımdır. Ki, geniş
boyutlarda konuyu ihâta edip; bütün sistemi tüm ihtişamıyla kavrasın
ve Allahû Teâlâ’nın azâmetine birazcık olsun yaklaşabilsin!.
Ahmet hulusi'de Kavramlar
ali- Astro Özel Üye
-
Mesaj Sayısı : 518
Yaş : 59
Nerden : tr
Kayıt tarihi : 31/03/10
Geri: Astroloji (1)
lütfen düzeltebilirmisiniz arkadaşlar yazıyı büyütemedim..
ali- Astro Özel Üye
-
Mesaj Sayısı : 518
Yaş : 59
Nerden : tr
Kayıt tarihi : 31/03/10
Geri: Astroloji (1)
ali demiş ki:lütfen düzeltebilirmisiniz arkadaşlar yazıyı büyütemedim..
müsait zamanda elden gelen düzeltmeyı yapacagız abi oke
Misafir- Misafir
Geri: Astroloji (1)
ali demiş ki:lütfen düzeltebilirmisiniz arkadaşlar yazıyı büyütemedim..
size9 larla dolu bir yazıydı ali abi...sildim onları...umarım istedigin büyüklüktedir...
sevgiler....
emeginize saglık ayrıca.
Geri: Astroloji (1)
tşkler uranüs....
lütfen konu hakkındaki değerlendirmelerinizi almak isterim...biraz çapraz ama basit bir anlatımı vardır...
lütfen konu hakkındaki değerlendirmelerinizi almak isterim...biraz çapraz ama basit bir anlatımı vardır...
ali- Astro Özel Üye
-
Mesaj Sayısı : 518
Yaş : 59
Nerden : tr
Kayıt tarihi : 31/03/10
Geri: Astroloji (1)
ali demiş ki:tşkler uranüs....
lütfen konu hakkındaki değerlendirmelerinizi almak isterim...biraz çapraz ama basit bir anlatımı vardır...
Nasıl, yediğimiz yemek, içtiğimiz
su, belli bir enerjiyi oluşturup bedenimize yararlı oluyor diye
bunlara tapınmak gerekmiyorsa ve tapınılmıyor ise; aynı şekilde
beyinlerimizin çalışma düzeni üzerinde ilâhî takdir ve tedbir gereği
olarak tesirli olan bu burçlara ve planetlere de asla tapınılmaz ve
onlar ilâh düzeyinde mütalâa edilemez!.
Yıldız falı denilince her zaman tepki vermişimdir...astrolojisiz yaşam düşünemiyorum şahsen....astroloji tüm önyargıları kaldırır...insanları daha iyi anlamamıza yardım eder....nefret duygumuza tamamen sünger çeker...bu onun huyu napsın aldıgı negatif enerjiler yüzündendir...bu onun kaderi der geçeriz....kısaca güzel bir yazı güzel bir anlatım ali abi...emegine saglık tekraren.
Geri: Astroloji (1)
anlatımı gerçekten basit ve sanki ne bileyim....bizim dilimizde denir ya... işte öyle... astroloji ile insanlar kadar olaylar, yaşamda karşılaştığımız şey leride tanımlayabiliriz ki asıl bu nokta çok önemli gibi nedeni ise, olaylar derken bu aynı zamanda da bizim yaşamsal kaderimizi göstermektedir...karşımızdaki başkası değildir kısaca bizim kaderimizin bize yansımasıdır...hani denir ya bu alem SEBEBLER alemidir denir ya sebebler hikmettir hikmetleri kaldırdığımızda ise karşımıza bizzat kudret sıfatı gelmekte...ya ne diyeyim ... bilmiyorum....neyse sizi sıkmıyayım...
ewet negatif veya pozitif etkiler bize zorluk yokluk sıkıntı veya hastalık olarak yansır ama bunu kim kabul edecek değilmi? olan gücümüzle karşı çıkar veryansın ederiz bu ne demek? bu nasıl olur? neden...? nasıl...? niçin...? vs oysa hani hayrihi ve şerrihi yani hayrın ve şerrin iyiliğin ve kötülüğün Allahtan olduğuna inanıyorduk? ama nerdeeee değilmi_? ewet cennette cehennemde buradadır sadece gözümüzü açmamızla görülmekte...
ewet negatif veya pozitif etkiler bize zorluk yokluk sıkıntı veya hastalık olarak yansır ama bunu kim kabul edecek değilmi? olan gücümüzle karşı çıkar veryansın ederiz bu ne demek? bu nasıl olur? neden...? nasıl...? niçin...? vs oysa hani hayrihi ve şerrihi yani hayrın ve şerrin iyiliğin ve kötülüğün Allahtan olduğuna inanıyorduk? ama nerdeeee değilmi_? ewet cennette cehennemde buradadır sadece gözümüzü açmamızla görülmekte...
ali- Astro Özel Üye
-
Mesaj Sayısı : 518
Yaş : 59
Nerden : tr
Kayıt tarihi : 31/03/10
Similar topics
» Astroloji(5)
» Klasik Astroloji ile Modern Astroloji Arasındaki Farklar
» Astroloji(2)
» Astroloji(3)
» Astroloji(4)
» Klasik Astroloji ile Modern Astroloji Arasındaki Farklar
» Astroloji(2)
» Astroloji(3)
» Astroloji(4)
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ptsi Haz. 08, 2015 9:23 pm tarafından PaperDragon
» Gaziantep'ten selamlar
Ptsi Haz. 08, 2015 8:52 pm tarafından PaperDragon
» Caput Algol sabit yıldızı
Ptsi Mayıs 18, 2015 11:25 am tarafından Uranus
» Nazım Hikmet
Ptsi Mayıs 18, 2015 4:57 am tarafından Uranus
» Progres Asc
Ptsi Mayıs 18, 2015 4:56 am tarafından Uranus
» Stelyum
Ptsi Mayıs 18, 2015 4:55 am tarafından Uranus
» ben geldimm
Ptsi Mayıs 18, 2015 4:52 am tarafından Uranus
» SES ??
Ptsi Mayıs 18, 2015 4:51 am tarafından Uranus
» KARŞILIKLI AĞIRLAMA (MUTUAL RECEPTİON)
C.tesi Ara. 20, 2014 10:35 pm tarafından sinan1399